18 Mayıs 2009 Pazartesi

Valkyrie'de Hitler'e suikast düzenleyip yönetimi ele geçirmeye çalışan, delilikten sıkılmış insanların gerçek hikayesini izlemiştim. 2 ay olmuştur izleyeli. O adamların içindeki heyecan ve korku nasıl güzel aktarıldıysa izlediğim filmleri yazma hissini uyandırdı bende. Hitler'in suikastte ölmediğini bilmemize rağmen filmdeki yüksek tempo -aksiyondan ziyade diplomatik olsa da- nefes almadan izletmişti filmi.


Burn After Reading uzun süredir izlediğim en iyi komedi filmi. Brad Pitt'in izlediğim filmleri içerisindeki en çok sevdiğim karakter oldu sürekli dans edip dangalaklığın limitinde yaşayan fitness salonu görevlisi. Brad Pitt ayarındaki Hollywood oyuncularının yakışıklı olduğunu biliyoruz zaten. Süper özelliklere sahip kahramanları bu adamlara oynatınca tanrısal bi görünüm kazanıyor bu abiler. Fight Club izleyip Brad Pitt gibi olmak istemeyen yoktur herhalde. Ya da Matrix izleyip Neo'ya öykünmemek çok zor. (Morpheus sevmem çünkü zencilerin tek iyi özelliğine zaten sahibim... Bembeyaz dişler.) Hiç gerek yok bunları iyi ve yakışıklı oyunculara oynatmaya. İlyas Salman da oynardı Neo'yu. Konudan bu kadar sapmışken filmi tavsiye edemiyorum.


Benjamin Button'u izledim bunlardan sonra. İyi film, orjinal fikir, iyi güzel de; o çocuğu ana babasından başka yadırgayan insan çıkmaması tuhaf geldi bana. Çok fazla söylenecek şey bulamadım. Zaten The Wrestler'ı öven bi yazı yazmak istiyodum başından beri.


Yazan mı dahi, yöneten mi ? Ben mi çok abartıyorum ? Neden ülkemizde hakkında senaryo yazılamayacak hödük Kırkpınar Güreşleri var ? Güreşçi son dönemde izlediğim filmlerin hepsine fark attı. Mickey Rouke tanrı olabilir. Marisa Tomei de filmin yarısında çıplak olmasına rağmen ciddiye alınıcak bi performans ortaya koymuş. (Çıplak insanları ciddiye almıyorum evet.) En son bu kadar iyi oyunculuk 21 grams da görmüştüm. Bunu izleyin. Bir sonrakini anlatıcağımı izlemeseniz de olur.


Reader'ın senaryosunu Türk bir yapımcıya götürsek ''Nüfusun yüzde 20'si okuma yazma bilmiyor. Sen ana karakterin okur yazar olmamasından yola çıkıp yazmışsın, bunu kimse ciddiye almaz.'' der. Bir kadının okuma bilmemesi üzerine kurgulanan film beni pek etkilemedi sonuç itibariyle.


Son olarak da Bağcılar Gotik Kulübü'nden arkadaşları karşıma almak pahasına hazırladığım playlisti paylaşıyorum sizlerle.

http://www.playlist.com/playlist/16286614795

13 Mayıs 2009 Çarşamba

Bir Tembelin Günlüğü

Dün gece apartmandan girdiğimde otomatiğe bastım ve düğme basılı kaldı. Dönüp onu düzeltmedim çünkü elle bastırmadıkça bi daha yanmayacağını düşündüm. Merdivenden çıktım, eve girip yattım. Sabaha kadar ışık açık kalmış mıdır diye düşündüm. Küresel ısınma, milli servet gibi şeyler geçti kafamdan ama kalkıp ışık yanıyor mu yanmıyor mu kontrol etmedim. Zamanında düğmeyi düzeltseydim kelebek etkisi olarak olay örgüsü değişecekti ve süper uyuyacaktım. Dinlenemediğim için tembelliğin yorucu olduğu sonucuna varabilirim ve filmlerde artık kelebek etkisi zibidiliği kullanılmamasını dileyerek yazıyı noktalayabilirim. Esen kalın

11 Mayıs 2009 Pazartesi

Dün gece rüyamda bi akvaryum balığıydım ve üzerime doğrultulmuş bir silah vardı. Beni vursa mı daha kötü yoksa akvaryumu parçalasa mı bilemedim.