22 Nisan 2009 Çarşamba

Usul usul yağan nisan ayının ayrı bir tadı olan nisan yağmurunu her canlı gibi ben de severim. Tatlı bi serinlik, tertemiz hava, parklarda toprak kokusu... Bu kez bahar yağmuru ilk iki cümlede saçmalamamı ''Sana mı kaldı komik edebi cümleler kurmak?'' diye azarlarcasına müthiş bir öngörüyle cezalandırdı. Havalalar ısınıcak, yağmuru yazın çok ararız biraz serinleyelim mantığıyla yola çıkıp perfect storm a şahit oldum. Sokakta panik içinde koşanlar , fırtınanın kalbinde sevdiklerini arayıp vedalaşmak isteyenler. Bu insanlar drama etkisini arttırmak için dalga sesi çıkarıyorlardı. Dalgalar her an yutabilirdi bizi. Benim kontürüm yoktu arayamadım kimseyi. Krizi fırsata çevirme geyiğine bir halka da ben ekledim. Yağmurda sığınacak yer arayan insanlar için boş dükkanlar kiralayıp paraya para dememeye karar verdim. Sonra kafelerin ve diğer dükkanların da bu basit işleve sahip olduğunu görüp bu işi de zengin olduğumda gerçekleştireceğim projelere ekledim. Açıcağım diğer dükkanlar da; Moonspell Dürümcüsü, Şeytan Rıdvan Gothic Fashion ve Mert'e sermaye sağlayacağım The Smiths Simit Sarayı. Enteresan fikri olanlar comment yazsın maddi manevi her türlü yardıma hazırım efendim..

21 Nisan 2009 Salı

Strateji oyunlarında oyun başlar başlamaz karşı taraf asker çıkardığı binayı kurup birer birer yollar ya askerlerini sinir bozucu bi şekilde (oynamayanlar tiksinmesin diye oyun terimi yazmadım.). Günüm David Lynch'in yolladığı adamla başladı:
-> Ne o duvar kenarından gidiyosun hahayt güvenli di mi kenardan kenardan hihoyt (suratta maksimum sırıtış)
<- ...
-> Hayırlı cumalar (sıkmam için elini uzatır)
<- Saol sana da (bi git sabah sabah)
-> Gel bi de öpiyim (uzanıyor)
<- Gerek yok
-> Camimize bağış eeöğ yanlış anlamazsan.
<- Gerek yok

Bu konuşma sırasında kafamdan cami ve mescit arasındaki fark geçiyordu. Cami ibadet edilen yapı, mescit ise sınırları sanal çizgilerle çizilmiş alanmış. Mescid-i Aksa 800 dönüm mesela. Mescit camiden daha havalı anlayacağınız. Bi gün biri mescit için yardım isterse sınırları genişletip otopark yaptırmalarını tavsiye ederim artık.

Bu ara herkes taşınıyor. Perşembe günü Erkan'a yardım etmediğim için karma beni Cuma günü yukarıdaki amcayla cezalandırdı. Bi kaç gün sonra da kuzenimin evini taşıdık. Taşınmadan önce, boşanmayı geciktirmek için son çırpınışlarını gerçekleştiren bi insan gördüm. Drama izlemek işime gelmedi, ''amelelik kısmı başladığında beni çağırın'' diyip çıktım. Çıktığımda ex enişteye acıdığım kadar Mustafa Topaloğlu'na acımadığımı anladım. Barıştırmak için gereken konuşmayı da yapmıştım ama biten bitiyor işte...

13 Nisan 2009 Pazartesi

sağol haşmet abi !

Slumdog Millionaire'den nefret ettiğimi, kötü bi film olduğunu söylediğim için dost meclislerinde çok eleştirildim, çok yıpratıldım fakat imdadıma Haşmet Babaoğlu yetişti. Pazar günü yazdığı köşeyazısını aynen aktarıyorum:

''Günler, haftalar geçtikçe Slumdog Millionaire filminin nasıl bir palavra olduğunu, nasıl süslü bir aldatmaca, nasıl trendy bir "ürün" olduğunu daha iyi anlıyorum. Hele dün 'Okuyucu/The Reader' filmini seyredince bu gerçek zihnimde iyice belirginleşti. Slumdog Millionaire global ekonomik kriz dönemine uygun biçimde üretilip iyi pazarlanmış bir Walt Disney öyküsü gibi göründü gözüme!''