26 Mart 2009 Perşembe

Next: Enakhtar

Bugün altı buçukta uyandım. ALTI BUÇUK !!!!
Uykumu alamadığım zamanlar yüzümün eriyip aktığını hissederim ama bu sefer herşey normaldi. Tuhaf hissettim; ben değildim sanki o saati yaşayan. Koşmaya başladım. Nasıl bi dinamiklik, nasıl bi sportmenlik... Hergün uyandığım saate kadar başka bir insan gibi yaşadım. Kahvaltıdan uzun süredir tat almadığımı, kitap okumadığımı farkettim ve bu hatalarımı düzelttim. Bi süre sonra herşey bigün önceki gibi devam etmeye başladı. Sevmediğim düzenime döndüğümü anladığım gibi sokağa attım kendimi. Aslında edebi bişeyler yazıcaktım ağdalı cümleler vs. ama olmadı gene. Sildim yukardakileri yazdım. Silerken de şunu düşündüm: ''Acaba benim gibi kaç insan otlu peynir kokusunu bilmediği için edebi şeyler yazamamıştır.'' Gözlerimi kısıp görebildiğim en uzak noktaya baksam da otlu peynir eksik hayatımda.
Düzenli kitap okumamamdan başlayıp gündemle paralel siyasi değerlendirmeler yapıp düzene söve söve bitirirken herkes monitör başında beni alkışlardı.
Ortaçağ'da dergilerde sorulan sorulara gönderilen mektuplar arasında en iyisi yarışmanın birincisi ilan ediliyormuş. Filozofların popülerliği derslerine karışan kişi sayısıyla orantılı olurken çoğu bu sorulara verdikleri yanıtlarla gündemde kalmışlar. Rekabetin sadeliğine vurulmamak mümkün değil.
Seçim döneminde projelerden bahsetmek yerine bayrak asıp rakibe bok atmanın rekabetten sayılmaması gerekir. Bayrak asma kısmının saçmalığını görmezden gelsem bile uzun süredir takıldığım bir nokta var. Bayrakları diken insanlar çılgın gibi para kazanıyorlar ama bayrakların şu gün anlamı olmadığı gibi seçimlerden sonra kullanışlılığı da kalmiycak. Ama bu adam deli gibi para kazandı... Saçma şeylerden istihdam yaratınca bu insanın manevi değeri nerde kaldı? Aklı fikri sonuçta bişey üretmediği bayrakta kaldı bu adamın; olmayan bişeyi üretip satmaya adadı kendini, bi anlamı kalmadı adamın.. Yaptığım işle bişey üretip üretmeyecek olmam kafamı bayağı kurcalıyor özetle. İstihdam tuhaf şey. Mesela jeton diye bişey olmayabilirdi hayatımızda. Biz de Amerikan filmlerindeki gibi çeyreklik atabilirdik makinelere. Jeton üretenler de satanlar başka yerlerde olurdu.
Derste, köpek ve karanlıktan korkan insanın karanlık bir yere saklanıp kovalayan köpekten
kurtulduğu zaman köpek korkusunun karanlığa üstün geldiğini öğrendim.
Pekii, ben karanlıktan ve örümcekten korkuyorum. Tuvaletlerde gördüğüm örümceklere isimler takar -sadece behçet ismini takıyorum- halini hatrını sorarım. Sensörlerle kişiyi algılayıp ışığı açıp kapatan tuvaletlerde -fotosel deniyodu sisteme galiba- işerken hareketsiz kaldığım için ışık sönüyor. Ben bu durumda karanlıktan mı örümceğin olası hareketlenmesinden mi korkarım ? neden rahatlamak için şarkı söylemeye başlarım ? Derste sınıfa yöneltmek istediğim soruydu bu...
En son arkadaşlarla içmeye gittik. İstiklal'de önümüzde yürüyen teyze ani bi şekilde arkasına dönüp: ''Bülülülülü'' deyince içimize doğru sıçtık. Anlamış olucak ki ''Korkmayın benden zarar gelmez size'' dedi ve şovunu ''Maymunum ben'' diyerek bitirdi. David Lynch gizli kameraya görüntülemiş olabilir bizi, zira filmlerini aratmayan bir enstantaneydi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder