5 Temmuz 2010 Pazartesi

güzel filmler - kötü müzikler

Milk, The Imaginarium of Dr. Parnassus, In Bruges - Unirock grupları

Milk, dünyanın en entellektüel heteroseksüel erkeğine bile başlangıçta ''noluyoruz la'' dedirtecek cinsten eşcinsel ilişkiyi gözümüze sokan bi film. Bi süre sonra alışılması için erkekler için ayrı bir soru işareti olsa da konunun çok güzel işlenmesi bu gereksiz kaygıyı hızla ortadan kaldırıyor. Oyunculuğun müthiş olması ve oyuncuların filmde işlenen karakterlerin gerçek hallerine çok benzemesi benim hoşuma giden detaylar oldu. Diğer iki film daha enteresandı onlara geçesim var.

Dr. Parnassus ve şeytan arasındaki iddia üzerinden giden film birkaç noktada kafamı karıştırdı ve forumlar bu konuda derdime derman olamadığı için film benim ilgimi üzerinde tutmaya devam ediyor. Heath Ledger performansı izlemek için heves etmişken şeytan rolündeki abiden çok iyi oyunculuk izledik. Bunu da Heath Ledger'ın çekimlerin ortasında ölmesine bağlıyorum ki ölünün arkasından konuşmuş olmayayım. Filmde doktorun yardımcısı rolünde Austin Powers Gold Member'dan hatırladığımız Verne Troyer var. Bu cücenin filmde sadık, sinirli bir cüce olduğunu görüyoruz. Benim en çok sevdiğim karakterler şeytan ve cüceydi.

In Bruges, izlediklerim içinde en güzel olanıydı. Şehrin atmosferi, filmde sürekli çalan müzik ve güçlü finaliyle unutamayacağım filmlerden biri oldu. Filmin başlarında Colin Farrell'a sinir oldum. Çünkü, rolünü çok abartılı yaptığını ve küçük bi çocuk gibi davrandığını düşünmüştüm. Fakat senaryonun ilerleyişinde neden o şekilde davrandığını çok iyi bi şekilde anlatınca sinirim geçti ve gönlümün oscarını kendisine verdim. Bu filmde de en sevdiğim karakterin bir cüce olması biraz tuhaf kabul ediyorum. Ama izlediğim iki filmde cücelerin büyük rolleri olması olasılığının azlığı da beni etkilemiştir muhakkak. Bir insanın ardarda izlediği filmlerde iki cüce olması ihtimali iki filmde amerikan başkanının zenci olması ihtimalinden bile düşük. Bu filmdeki cücenin adını imdb lütfedip sayfaya eklememiş ama ben pes etmeyip Jordan Prentice adına ulaştım. Bu cüce diğerine göre çok daha iyi çizilmiş bir karakter. Kokain içince ırkçılığı ortaya çıkan, kendi hiç gülmese de etrafındakileri güldüren sinirli bi piç.

Parnassus ve Bruges arasında Unirock vardı. Evergrey ve Amorphis'i tenzih ediyorum, kötü müziğe doyduk. Günü kurtaran kendi halinde kırmızı renkli bi mp3 playerdı. Kendisini kutluyorum.

7 yorum:

  1. en çok in bruges'u beğenmiş yaşasın!

    YanıtlaSil
  2. in bruges'tan sonra uzun bir süre kafasını dürttüm milletin iki parmağımla, colin farrell'ın cüceyi dürtmesi misali... bi de gay beer 30.luğun yeni adı oldu.

    YanıtlaSil
  3. filmle ilgili yazacak çok şey var da ben tembelim. amerikalı olduğumu yüzüme vurmayın repliğine her tekrarda güldüm mesela yazmayı unutmuşum.

    parnassus'la ilgili sana sorularım olucak castin

    YanıtlaSil
  4. biliyosam cevaplarım elbet... parnassus gerçekten efsane bi film, lakin beni en çok etkileyen heath ledger ölünce o kadar adamın toplanıp onun rolünü oynayarak filmi bitirmeleri ve filmden kazandıkları parayı ledger'ın kızı mathilda'ya bırakmaları. nedense bu bilgi çok koydu bana:D...
    bi de şeytan rolündeki abi beni de germekte... tom waits, sana diyorum... hem iyi müzik yapıp hem iyi oyuncu olmak da ne demek? ayıp.

    YanıtlaSil
  5. imaginarium içerisindeki iyi-kötü mantığını kavrayamadım. rus mafyası biraderlerin annelerinin eteğine koşması neden kötü ? ya da alışveriş bağımlısı kadının ölüme gider gibi gitmesi neden iyi ?

    YanıtlaSil
  6. kendi kurtuluşunla ilgili sanırım. seni bağımlılıklarından, hatalarından ya da zayıflıklarından kurtaracak her hayal bir şekilde iyi sonuçlanacak hayatında belki de. mafyadakileri suça teşvik eden anne belki de. ki belli o olduğu tipinden. kadınsa en son yanlış hatırlamıyorsam marka eşyalarını fırlatarak çıkıyordu. bu da onu esir alan unsurlardan kurtulduğunun işareti. sallamış da olabilirim zira izleyeli çoook oldu.

    YanıtlaSil
  7. humm..aydınlandım sanırım. saol

    YanıtlaSil